Aşk mı Ego mu ?

“EÄŸer sen kalkıp önüne bakar ve dimdik yürürsen senin özgüvenin ona kendini eksik hissettirecek ve bunu aÅŸk zannederek seninle yeniden denemek isteyecek.”

Geçenlerde bu sözü sosyal medyada bir yerlerde okudum. Aklıma takıldı. Gerçekten böyle miydi?

Herşeyinle birini sevmek ve hayatını ona adamak değil, kendini sevmek mi çekici kılıyordu insanoğlunu?

Sevilmeyi bekleyen yüksek egolarla gerçek aşkı nasıl ayırt edecektik peki?

Özgüveninden komplekse giren sahte aşıklarla gerçek aşıkları nasıl anlayacaktık?

İnsan doÄŸasındaki en saf, en temiz duygunun bile böyle manipule edilebiliyor olması enteresan…

Diğer taraftan özgüven duygusunun yarattığı auranın önemli bir çekiciliği olduğu da bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek.

Bazı durumlarda da kadın veya erkekler özgüven kisvesi altındaki “cool” görüşlerini bir savunma mekanizması olarak geliÅŸtiriyorlar. GeçmiÅŸ tecrübeler, yaÅŸanmış darbeler ve kalp kırıklıkları insanlarla aralarına duvar örmelerine neden oluyor. Bu mesafeyi kendileri için egosantrik bir mücadele olarak gören kiÅŸiler de bu sınırları aÅŸabilmek hevesiyle daha bağımlı daha deli divane hale geliyorlar.

Kaçan kovalanır hesabı sürekli işveler, cilveler, naza çekmeler nice erkeği, hatta dünyaya hükmeden büyük imparatorları bile dize getirmiş. Özgüven ve strateji birleşince nice birliktelikler, tutkulu aşklar yaşanmış.

Sürecin heyecanına kapılan kişiler belki de gerçek duygularını anlayamadan, sahip olma hırsıyla sürekli olarak istedikleri kişilerin peşinden gidiyorlar. Bir müddet sonra bu adrenalin onları elde etmek istedikleri kişilere bağımlı yapıyor.

Tarihteki iki büyük aÅŸk Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem’in aÅŸkı ve Napolyon Bonapart ile Josephine aÅŸkı da böyle baÅŸlamış. Kendine güvenen iki güçlü kadın, dünyaya savaÅŸ açan iki hükümdarı avucunun içine almış.

Büyük imparator Napolyon, Josephine’ye ilk görüşte aşık olmuÅŸ, fakat aÅŸkını itiraf etmesi seneler sürmüş. Bir araya geldiklerindeyse evlilikleri dram ve ihanetlere sahne olmuÅŸ. Napolyon uzun süren savaÅŸlarla uÄŸraşırken Josephine sarayda partiler ve eÄŸlenceler düzenlemekle meÅŸgulmuÅŸ. SavaÅŸ meydanından her gün mektup yazan Napolyon’a cevap vermez, soÄŸuk mektuplarla onu çılgına çevirirmiÅŸ. Bu tavırları Napolyon’u çılgına çevirse de kendine daha da baÄŸlamış. Napolyon’un gözünü kör eden aÅŸkı sayesinde her istediÄŸini yapıyorken, bir veliaht verememesi aÅŸkın sonunu getirmiÅŸ. Her ne kadar veliaht sahibi olmak için ayrılmış olsa da Napolyon’un ölürken bile son sözü “Josephine” olmuÅŸ.

Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun en büyük hükümdarı MuhteÅŸem Süleyman da dikbaÅŸlı ve dediÄŸim dedik cariyesi Hürrem’e delice aşık olmuÅŸ hatta onunla resmi nikah kıyarak tarihteki ilk nikahlı eÅŸ ve Osmanlı Devletinde yönetim hakkı olan tek kadın olmasını saÄŸlamıştı. Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisine olan aÅŸkını kullanarak, saray içindeki entrikalarla devleti istediÄŸi ÅŸekilde etkiledi. Kanuni’nin ilk eÅŸi Gülbahar Hatun ve ondan olan oÄŸlu Mustafa dahil olmak üzere çevresinde tehlike arz eden bütün kiÅŸileri Kanuni’nin kanına girerek ya öldürtüyor ya da cezalandırıyordu. Tüm yaÅŸananlara raÄŸmen Kanuni’nin Hürrem Sultan’a olan büyük aÅŸkı onun kollarında gözyaÅŸları arasında ölene kadar devam etmiÅŸti.

Sonuç olarak;

Bilerek veya bilmeyerek ilişkiden kaçan taraf olmak her dem cazibesini koruyor.

Ego sevilmek arzusuyla yanıp tutuşuyor.

Bilerek bu girdaba girenlere kolay gele, bilmeyerek aÅŸka düşenlerinse vay haline…

AÅŸkta kazanmak istiyorsan;

Hesapsız, kitapsız, sahici iliÅŸki yaÅŸamak isteyenler çoÄŸu zaman üzülen taraf oluyor benden kulağınıza küpe …

No Comments

Site is using the Seo Wizard plugin by http://seo.uk.net/